KESİN İNANÇLILAR

Peşinen söylemek gerekir kitap sadece din eksenli kesin inanca sahip bireyleri ya da toplumları değerlendirmiyor. Tüm kitle hareketlerinin kökenini ya da ortak özelliklerini irdeliyor. 1950 li yıllarda yazıldığı için o döneme yakın olaylardan bolca örnek olsa da tarihsel bir yolculuğa da çıkacaksınız. Fanatizm, hoşgörüsüzlük, coşku, nefret ve olmazsa olmaz olan umut kitle hareketlerinin unsurları, sebepleri ve sonuçları. 
Kesin inançlılar ile kitle hareketleri arasındaki yoğun ilişkiyi, değişim ve ikame arzuları ile kitle hareketlerinin birbirleri ile değiştirilebilirliği üzerinden değerlendirmiş. Bu bölümler çok çarpıcı ve öğretici. Değişim arzusu siyasetçilerin çok fazla kullandığı bir sosyolojik bir argüman. Bulaşıcı olması işleri kolaylaştırıyor. Kitle hareketlerine  yardımcı olan bu duygunun derinliği de olmayabiliyor.  Değişim arzusu içindeki bireyler yaşadığı bir haksızlık ya da katlanmak zorunda olduğu küçük hoşnutsuzluklar nedeniyle dünya düzeninin değişmesini isteyebilir. Yaşadığı başarısızlığın nedenini bir başkasına, bir inanca, sisteme ya da kültüre yükleme eğilimi de değişim arzusunu besleyebilir. Bu kitabı değerlendirmek kolay değil buna kalkışmanın bedeli yeni bir kitapta olabilir. İlk bölümde kitle hareketlerinin neden cazip olduğu açıklanmış ikinci bölümde ise bu hareketi katılan gruplar sınıflandırılmış ve tanımlanmış sert bir dille. Katılmayacağınız yerler olacaktır bolca. Kitabı Freud’un Kitle Psikolojisi kitabından sonra okumanızı tavsiye ederim. Nerelere nasıl sürüklendiğimizi, hangi zaaflarımızın kullanıldığını, öz kimliğimizi neden ve nasıl terk ettiğimizi, topluluk içinde nasıl farklılaştığımızı ve kendimizi nasıl görmezden geldiğimizi belki de akladığımızı anlayacaksınız. Kesin inançlıların tarifi de pek hoşa giden cinsten değil. Ancak bu tarifi kitabın tamamını okuyunca anlıyorsunuz. Onu da okuyuculara bırakmak lazım.  
#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın

Tarımda Ne Ektiysek Onu Biçtik

İktisatçıların gözünden tarım sektörü ve politikaları. Dergide farklı üniversitelerden akademisyenlerin sektöre yönelik değerlendirmeleri var. Ali Ekber Yıldırım' ında klasik bir köşe yazısı. Son kitabından derlenmiş. Bu dergiye özellikle tarım ekonomistlerinin göz atmasında fayda var. Onların değerlendirmeleri daha kıymetli olacaktır. 
Dergide Siyez buğdayı üreticisi ile yapılan röportaj oldukça ilginç. Derginin sitesinde hangi avm lerde satıldığı yazıyor. İyi okumalar
#okuduğunkitabıpaylaş 
#bilgiylekalın 
#arasınkitaplığı 
#dergi
#iktisat

YAZMAK EYLEMİ

#YazmakEylemi
Yazmak bir eylemdir diyor yazar. Yazma eylemine meraklılar için çok keyifli bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Bir olayın 101 anlatımı var kitapta.  201 de olabilirdi 1001 de. Bu tamamen sizin hayal gücünüze kalmış. Algının, birikimlerin ve hayal gücünün anlatıma ne kadar yansıyabileceğini ya da bir olayı 101 pencereden belki daha fazla pencereden anlatılabileceğini daha da fazlasının olanaklı olabileceğini görüyorsunuz. Kitabı okuyup denemeler yapabilirsiniz. Yeni meydan okumalar hem de kendinize. Farkında olmadan kendi yazılarımda ve anlatımlarım da neleri kullandığımı da sorgulamış oldum. İlerleyen günlerde tekrar okuma ihtimalim çok yüksek.
#okuduğunkitabıpaylaş
#arasınkitaplığı
#kitap #kitaplar
#kitapoku #kitapönerisi
#bilgiylekalın
#FeritEdgü

YALANCI İLİŞKİLER

Bir aşk romanı. Ancak belli mesajlar verilmeye çalışılmış diye tahmin ediyorum çünkü bitiremedim. Tolstoy yazınca beklentide yüksek oluyor. Belki 40'lı yaşlarda aşk romanları sarmıyordur ya da Jose Saramago'nun Körlük kitabından sonra okunamıyordur. Rus edebiyatında yokluğa, yoksulluğa, çamura, kiralık tek odalara o kadar çok alıştım ki bu refah seviyesi bende şok etkisi yarattı. Yorumlardan anladığım kadarıyla benim bıraktığım sayfalardan sonra olay başlamış.  Gerçekle hayal edileninin farkının Mariya'da yarattığı tramvanın işlendiği söyleniyor. 17 yaşındaki bir kızın kendinden 20 yaş büyük birisi ile evlenme kararı, beklentileri ve beklentilerin yerle bir oluşu. Ne beklenilebilir ki ? Hangi çağ olursa olsun biyoloji değişmiyor. 17 yaşındaki çocuk delikanlıdan yüksek olgunluk ve bilgelik beklemekte anlamsız.
Ergen yaşlarda yaşanmışlıkları anlatan felsefi  ya da şaşırtıcı hikayeleri okumak isterseniz Çavdar tarlasında çocuklar ve otomatik portakala göz atın.
#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı

KÖRLÜK

Kitabın adı açlık mı olsa!

Açlığın neden olduğu körlük
Acil ihtiyaçlarımızın neden olduğu anksiyete köşesinden döner dönmez medeniyet denen sahtelik başlıyor. Neler yok ki orada, tam bir illüzyon şenliği.
Var olduğunu düşündüklerini, varoluşsal korkularınla yok ediyorsun. Köklü bir medeniyetin derinliklerinde olduğunu düşünürken yüzeysel vahşiliğinde boğuluyorsun. Basitsin, sığsın, bir bakmışsın ki yüzeyselliklerinin(varoluşsal kaygıların) esiri olmuşsun.
Açlık ve korku en büyük patronun olur. Yüzyıllardır temellendirdiğin, üzerine tezler yazdığın medeniyet, aç hücrelerine yem olur. Kaybolursun.
Körlüğün ya da görünmez oluşun yarattığı özgürlüğün seni ne hale getirdiğini, çoğu anlamsız olan kaygılarını yok ettiğine şahit olursun.
Nobel ödüllü Yazar insan doğasının derinliklerine inmiş. Bana kalırsa bazı ezberleri de bozmuş. Örgütlenme, dayanışma ya da sosyolojik tahlillerle dolu bir kitap ancak asıl ilgimi çeken bireyin ne hale geldiğini, insandaki değişim ve uyum gücünü, bedensel körlüğün insanda ve toplumda neler yaratabileceğini, çoğu kuralın ve medeniyeti oluşturan unsurların dayatmalarla ya da aktif ve pasif şiddet uygulamaları ile ayakta kaldığını, zihinsel ya da düşünsel körlüğümüzün hep var olduğunu, medeniyet dediğimiz şenliği içselleştiremediğimizi düşüneceksiniz.
Okuduğum en etkileyici kitaplardan diyebilirim. Okumadan da filmini sakın ola izlemeyin. Eksik kalır.

#okuduğunkitabıpaylaş
#arasınkitaplığı
#bilgiylekalın

ÖLÜMSÜZ KARDEŞİN GÖZLERİ

Kendi Mükemmelinize ulaşamayacağınızı anlatan çok kısa bir biyografik öykü.  Yazarın #stefanzweig en az bilinen kitaplarından. Hiç olmanında çare olmadığını, var olduğunuz müddetçe arınamayacağınızı anlatıyor. Günahsız bir ömre talip olanların ne büyük acz içinde olduğunu, toplumdan kaçarak arınmanın pekte mümkün olmadığını anlatıyor.
Kendini bulma yolculuğu için, mahkum ettiği bir suçlu ile 30 günlüğüne yer değiştirerek inzivaya çekilen Adalet Kaynağı Virata 18. Günde  büyük bir gürültü ile kendini buldu. Ya buradan çıkamaz ve burada ölürsem düşüncesi hükmetti 12 gün. Acıların, inancının ve adalet felsefesinin eşlik ettiği  düşünsel yolculuğu varoluşsal kaygıları ile sarsıldı. Ölüm, özgürlük, yalıtım ve anlamsızlık anksiyetesi tüm bedenini sarstı 12 gün boyunca. Ne Bin Suretli Tanrısı ne adalet duygusu ne de yanlışlıkla öldürdüğü kardeşi vardı aklında. Yaşama devam etme duygusuna esir olmuştu. #stefanzweig buna yaşama arzusunun kendini göstermesi diyor. 18 gün boyunca gürültücü  bilinç üstü düşsel hali yerini bilinç dışı haline bıraktı. Varoluşsal kaygılarına teslim oldu. 30 günün sonunda bu kaygılarından kurtulur kurtulmaz 18 günlük edinimlerine sarıldı yeniden. 
Hiç bir eylemin adaletli olamayacağı duygusu ile hiç bir şeye sahip olmak istemedi. Tüm isteklerinden arınmayı hatta başkalarına örnek olup onun getirebileceği sorumluluklardan bile kaçınmak istedi. Ancak irade ve arzularından arınacak kadar özgür olmanın verdiği zararı da anlayarak unutuldu Virata. 

https://liamsisara.blogspot.com/?m=1

#okuduğunkitabıpaylaş 
#bilgiylekalın 
#arasınkitaplığı 

EVREN NASIL OLUŞTU?

Kitabı elime aldım 50 sayfaya geldim ve hala dünya nasıl oluştu kitabını okuduğumu düşünüyordum. Jeolojik süreçler ve ilk canlıları beklerken astronomi, astrofizik, gökadalar, yıldız oluşumu, ışık ve türevleri ile karşılaştım. Çok geç aydım ve kitaba çok zor devam ettim. Ancak kitap basit ve sade bir dille evreni ve oluşumu anlatıyor. Evrende gökyüzünde hiç gözüm yok. Tamamen ilgi alanımın dışında. Bu konulara ilgi duyanlar için harika bir özet kitap. Ama benim için zor biten bir kitap oldu. Bu arada  ODTÜ yayınevinin çok güzel ve fiyat olarakta uygun kitapları var. Bir inceleyin. 

https://liamsisara.blogspot.com

#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı

HAYVAN ÇİFTLİĞİ

George Orwell'ın en meşhur 2 kitabından. 1945 yılında yazılmış. Aslında siyasi bir yergi kitabı. 1984 ütopyasında olduğu gibi kitapta Stalin göndermeleri olduğu söyleniyor. Staline’de domuzlar üzerinden bir gönderme yapıyor. Yaklaşık 100 sayfalık bir metinde fırtınalar koparmış. Hayvan çiftliğinde insanlaştırılan pek çok karakter var. Hala kendini koruyan aramızda olan karakterler bunlar. İnsanlaştırılmış hayvanların yönettiği bir çiftliğin dönüşüm hikayesini bulacaksınız. Her şeyi insanlaştırmaya nede meraklıyız. Sadece canlıları değil cansızları da insanlaştırıyoruz. Gücün cazibesi, belki de büyüsü, yarattığı korkunun ikna ediciliği işleniyor. Uyum sağlama ve kabullenme konusunda yeteneklerimize gönderme yapıyor. Çok farklı fikirlerin de doğrulaması var. Herkesin bir şeyler bulabileceği, hak verebileceği bir kitap. Hayvanları bile değiştiren güç sarhoşluğunun insanlığı çarpmaması mümkün değil. 
Temelde iki duygu ya da özelliğimiz üzerinde durulmuş. Korku ve egonun benlikteki hükmü. İkisi de gücün etrafında dans ediyor. Belki de gücün hükmünde değilsin kendi yarattığın duyguların esirisin. Kişisel deneyime ve dışsal bilgiye dayalı yarattığımız korku duygusuyla, beslediğimiz ve eğittiğimiz  bilinç dışı halimiz gücün karşısında hızlıca ikna oluyor, kötülükleri görmezden geliyor. Belki de iç sesimizle kavga eden bilinçli halimiz masumdur.
Kitaplığınızda olması gereken bir kült.
https://liamsisara.blogspot.com/
#okuduğunkitabupaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı
#hayvançiftliği
#GeorgeOrwell

ÜRETME TÜKET

Yazar Dünya gazetesi köşe yazarlarından. Yıllardır tarım sektörü hakkında yazılar yazmakta. Tarım politikaları çalışan uzman, akademisyen ve meraklılarına şiddetle tavsiye olunur. Kitapta katılacağınız ve katılmayacağınız pek çok tespit olabilir. Bir gazeteci gözü ile yazıldığı için eksik öğrenilmiş bilgilerin ya da yanlış yorumların olduğunu düşünebilirsiniz ya da düşünmeyebilirsiniz. Bunlar sektörü ne kadar iyi tanıdığınızla ilgili. Bilgiye erişmek çok kolay istediklerinizi teyit etme yoluna gidebilirsiniz. Kitapta yer alan istatistiklerin tamamı güncel. Birkaç sene sonra güncellenmesi gereken bir kitabı okuyor olacaksınız. Yani ertelemeyin okuyacaksanız. 6 ay içinde 6 baskısını yapmış ve Türkiye’nin en meşhur tarım köşe yazarı tarafından kaleme alınmış. Ülkede tarım yazan 3 kişiden birisi ve en çok okunanı. Sadece şubat ayında 4 baskı yapmış.  Tarım ve Orman Bakanlığının neredeyse tüm birimleri hakkında ciddi iddiaları var. Bakanlıkta çalışan herkesin ilgisini çekebilecek nitelikte anlayacağınız. Yazarı takip ediyorsanız kitabın yazarın daha önceki köşe yazılarının bir ortalaması olduğunu hemen göreceksiniz. Benim için geçmişte yazdığı yazıların bir tekrarı oldu. Ama tarım politikalarına başlayacaklar için sürükleyici bir kitap. İyi okumalar.
#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı

UTOPIA

“Aşırı doğruluk aşırı haksızlık getirir”
Ütopya kelimesinin mucidi Thomas More tarafından yazılmış. Orijinal kitap 2 bölümden oluşuyor ancak iş bankası yayınlarında 3 bölüm var. Üçüncü bölümde Mina Urgan tarafından yapılmış geniş bir değerlendirme mevcut. Thomes More ve yaşadığı dönemi anlamanızı sağlıyor. Aslında ütopyayı okuduktan sonra bu değerlendirme ütopyayı daha iyi yorumlamanızı sağlıyor. Tarihi gerçekler, kitabın yazılma gerekçesini ya da nasıl ortaya çıktığı hakkında ipuçları veriyor.
1478 yılında İngiltere’de doğuyor. Babası avukat. 20 yaşında kendisi de avukat oluyor. Ağır Katolik ama hümanist ve kendi çağına göre devrimci fikirleri var. İdama karşı bir hukukçu. Yargıç ve lordlar kamara başkanlığına yükselen bir kariyer. Ancak 8. Henry’in aşk acısı ile kurmak istediği Anglikan kilisesine karşı oluşu nedeniyle mutlu son ile bitmeye bir kariyer ile yetiniyor. Bu karşıtlığı canına mal oluyor. 8. Henry dönemi İngiltere tarihini mutlaka araştırın. Aslında İngiltere tarihini okumanızı tavsiye ederim. Dünya da dönen dolaplar biraz daha anlaşılır hale geliyor.
Kitap 8. Henry döneminde yaşanan yolsuzluk, yoksunluk, yoksulluk, düzensizlik, sahtecilik, merhametsizlik ya da hoşnutsuzlardan beslenmiş. Ütopyada bunlara yer yok çünkü. Rönasans döneminin yarattığı hümanist akımda etkili olmuş. Rönasansta ayrı bir konu. Kilise baskısına bir isyan bir baş kaldırış dönemi. Ortaçağdan çıkmış bir Avrupa için rönasans hakikaten müthiş bir dönem gibi dursa da katolik kilise 18. Yüzyılın sonuna kadar cadı avı altında kadınların diri diri yakılmasına vesile olacak etkisini sürdürmüş. Böyle bir kültür atmosferinde bir ütopya yazmak cesaret işi.
Ütopya yok olmayan mükemmel ülke yada kitabın anlatımıyla yaşanılası en ideal ülke anlamına geliyor. Bu kelime yazar tarafından türetilmiş. Dolayısıyla ütopya türünün ilk yazarı ve kitabını okuyacaksınız. Ütopyalar biraz kişisel. Thomes More ütopyası başkaları için distopya olabilir. Ya da tersi. Sanırım herkes kendi ütopyasını az çok biliyor. Tabi bu ne kadar özgür bir zihne sahip olduğunuz ile ilgili.  Platon(devlet), 1984, Yeni Cesur Dünya ve Otomatik Portakal okuduğum diğer ütopik/distopik kitaplar. Aslında her kitap bir parça ütopya değil mi? Bu arada bu ütopya Thomas More ütopyası sizin değil. O nedenle eleştireceğiniz çok şey çıkabilir. Panik yapmayın. Hak vereceğiniz çok yerler de yok değil.
“Bir halkın acıları, iniltileri ortasında keyif sürmek krallık değil, zindan bekçiliği demektir”
Üç kişi arasında geçen sohbeti okuyacaksınız.  Anversh Peter Giles, yarı gezgin Raphael Hythloday ve Morus arasında geçen uzun bir sohbet. Ütopyayı anlatan ise gezgin Raphale. Ütopyada 5 yıl yaşamış. Ütopyalıların savaş sistemleri, dinleri yada dine bakış açıları, törenleri, yasaları, gelenekleri, sağlık sistemleri, şehir planlamasına yaklaşımları, giyim kuşama olan yaklaşımları, soyluluk, yücelik ya da devletin şerefi gibi kavramlara nasıl baktıklarını görecek ve günümüz değerleri ile karşılaştıracaksınız. Beni en çok paraya, altına ve mücevhere olan bakış açıları etkilemişti. Altın kölelere zincir ve çocuklara oyuncak olmuş. Aslında güçsüzlerin sahip olabileceği bir metal olarak önemsizleştirilmiş. Kısacası altını, gümüşü ve mecevheratı kepaze etmek için ellerinden geleni yapmışlar.
“diğer ulusların tersine savaşta kazanılan şerefi şerefsizliğin ta kendisi sayarlar”
Savaşlara sebep olan paranın, altının, gümüşün önemsizleşmesi ile tüm korkuların, kaygıların, kuşkuların ve savaşların ortadan kalkacağına inanıyorlar.
“Tabiat, o eşsiz ana altın ve gümüşü yararsız, boş nesneler olarak çok derinlere gömmüş; oysa havayı, suyu, toprağı , iyi ve gerçekten yararlı olan her şeyi gözler önüne sermiştir”
Bir ziraatçı olarak en etkileyici bulduğum diğer konu herkesin yani hangi meslekten olursanız olun tarımsal üretimi bilmek zorunda olunması. Tarım ütopyada vazgeçilmez bir meslek olarak görülüyor. Ayrıca avlanmakta yasak sanırım Thomes More ilk hayvan hakları savunucusu da olabilir.  Detaylar kitapta.
#bilgiylekalın
#okuduğunkitabıpaylaş
#arasınkitalığı

INCOGNITO

INCOGNITO
Incognito nedir?
Gizli anlamına geliyor. Hatta IT’ciler kullanır bu terimi. Gizli mod anlamında kullanılır incognito mode. Kitabın ismi içeriği ile çok uyumlu. Gizli seni anlatıyor. 
Beyinlerimiz çoğunlukla otomatik pilot ile çalışır. Bilinçli halimizin yada bilinçli zihnimizin ya da “bilinçli olduğunu düşündüğün andaki senin” yani kendinin farkında olduğun halin altında yatan devasa, gizemli ve çatışmacı bir bilinç dışı zihin yatar. Yatmaz aslında o bir fabrikadır. Sürekli çalışır gece gündüz. Senin için çoğu zaman hayatı kolaylaştırmak için vardır. Bilinçli haldeyken yapamayacağın pek çok şeyi sana bilinçsizce yaptırır. Belki zombi sendir o. Ona erişim son derece sınırlı. Beyninizin içinde iki bilinç var anlayacağınız. İç ses diyoruz ya biri şeytan biri melek. Türlü tarifleri var. Bunu destekleyen pek çok bilimsel deney, tarihsel figürlerin sözlerini bulabilirsiniz. Pink Floyd’unda dediği gibi “kafamın içinde biri var ama o ben değilim”. Bilinç dışı haliniz ile iletişime geçecek ya da onu besleyecek bir yol bulmuşsanız ya da ona hükmedebiliyorsanız sanırım yapamayacağınız bir şey  olmaz. Bilinç dışı hali nasıl beslerim diye çok arama yaptım ama bulamadım.
Bu kitapta daha çok bu bilinç dışı halimize odaklanılmış. “Beyin” isimli kitabından çok alıntı var. Yada bu kitaptan oraya alıntı yapılmış çünkü bu kitap yazarın ilk kitabı.  Çoğu hikaye aynı. Beyin kitabını okumuşsanız bunu almanıza çok gerek yok ancak bilinç dışı hal ile ilgili detay merak ediyorsanız kesinlikle okumalısınız. David Eagleman’e bu kitap ile başlayın derim.
#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE UYUM


İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE UYUM

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü 2019 yılı içinde çıkardı bu kitabı. İklim değişikliği ile ilgili pek çok kavram detaylıca açıklanmış. Bu alanda araştırmacıların, meraklıların ve karar vericilerin okumasında yüksek fayda var.
İklim değişikliğine inanmayan ve bu değişimi, “belli dönemlerde dünyanın rutinidir” şeklinde yorumlayan meraklıların mutlaka okuması gerekiyor. Bakış açıları değişebilir. 137 yıldır aralıksız olarak ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi tarafından iklim verilerinin kaydı tutulmaktadır. Sadece bu kuruluş değil pek çok ulusal ve uluslararası kuruluş iklim verilerini yaklaşık 100 yıldır düzenli olarak tutuyor.  Atmosferde özellik troposferde pek çok gaz var. Bunların tamamı ölçümleniyor. Sıcaklık dışında okyanusların asitlik düzeyi, sıcaklığı, buz küreleri kütlesi ve deniz seviyesi değişimleri küresel iklim değişimi hakkında sağlam veriler sunmakta. Şu an tüm gaz emisyonlarımızı durdursak ta iklim değişimini durduramıyoruz. Eşiği geçtik. Bu noktadan sonra değişime uyum sağlama stratejileri gündemde. Her ülke bütçe ayırıyor ve bu konuda araştırmalar ve strateji dokümanları hazırlıyor. Ülkemiz Akdeniz havzasında yer alması nedeniyle dünyada iklim değişiminin en fazla hissedileceği ülkelerden. İklim değişiminin ülkemiz için en büyük anlamı su kaynaklarında yaşanacak azalmalar. En büyük baskıda tarım sektöründe.  Su kaynakları üzerine iklim değişimi gibi küresel bir baskı unsurunun eklenmesi su kaynaklarının yönetiminin daha dikkatli yapılması zorunluluğunu da doğuruyor. Ar-Ge ye çok iş düşüyor.
Kitapta çok fazla detay var. Havzalar arası su transferinin gerekçelerine kadar detay bulabilirsiniz.
#okuduğunkitabıpaylaş
#arasınkitaplığı
#bilgiylekalın

Beş Şehir

İlk defa Ahmet Hamdi Tanpınar okuyacaksınız Beş Şehir doğru bir tercih değil, başlamayın diye pek çok yorum okumuştum. Haklılık payı var. Dili ağır. Ancak kitabı okudukça yazarın tarihi, mimari, kültürel ve ekonomik tahlillerine, çok yönlülüğüne şaşıracalsınız. Edebi bir eser beklerken tarih ve siyaset ile yoğrulmuş bir kitap Okudum. Yazarın hayatına bir göz gezdirin. Bunu tüm kitaplar için yapın. 
Kitapta eskiye özlem yeniye hasret olarak zıt iki duygunun sevgi ile çerçevelendiği ve hayatımın tesadüfleri dediği 5 şehri işlemiş. Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul. Konya bölümünü keyifle, Bursa'yı özlemle okudum. 70 sene önce yazılmasına rağmen bugünü yakalayan sosyolojik tahlillerle dolu. Kentlerin kültürlerinin, tercihlerinin yada günlük alışkanlıklarının oluşmasında coğrafyanın ve tarihsel mirasın nasıl etkili olduğuna dair pek çok yaklaşım var. Bu kentlerle kader bağı olanların keyifle okuyacağı bir kitap. 
#okuduğunkitabıpaylaş 
#bilgiylekalın 
#arasınkitaplığı 

İLİMLERİN SAYIMI

80 yıllık ömrüne 103 kitap sığdırmış. İslam felsefesinin öncülerinden. İslam coğrafyasında ilim merkezi Bağdat'a eğitim görmüş. Ailesi o doğmadan Türkistan'ın Farab şehrine göç ettiği için Türk olarak bilinir ancak aslen İran'lıdır. Orta Çağ İslam filozoflar arasında olup siyaset felsefecisinin kurucusudur. Okuduğum ikinci kitabı. 
Kitapta kendi döneminde bilim olarak kabul gören bilim dallarını sınıflamıştır. Kitabı okuduğunuzda o dönem ilim insanlarının çok yönlülüğü göze çarpıyor. O dönemde Farabi gibi hemen tüm bilim insanları birden fazla konuda derinleşmişler. Disiplinler arası çalışma ihtiyacını kendi içlerinde çözmüşler. 
Kitabta Farabi ilmi 5 ana bölüme ayırmış. Dil, mantık, matematik(aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik, ağırlık, tedbir ilmi), tabiat ve ilahiyat, siyaset, fıkıh ve kelam ilmi. 
Bu ilimlerden herhangi birini öğrenmek isteyen kişilere  uzmanlaşma istedikleri ilmin kısa tanımlarını, nasıl bir fayda sağlayacağını ya da ne türden bir üstünlük sağlayacağı konusunda yüzeysel bilgiler vermektedir. Böylesine bir sınıflandırma helen felsefesinde de yok. Örneğin Farabi'nin en fazla etkilendiği Aristoteles ilmi üçe ayırır. Dil, mantık ve siyasete yer yoktur orada. 
Farabi müziği de matematik ilimleri içinde sınıflandırmıştır. Ameli müzik ve nazar müzik olarak iki alt grupta inceler. Müziğe özel bir ilgisi olan Farabi'nin müzik aletleri ilgili kitabı da var. 
İslam tarihinin sahabeler ve sonrası dönemlerinde İslam Coğrafyasında nasıl bir atmosfer oluşturulmuşki bilimsel sınıflandırma rehberlerine ihtiyaç duyulmuş. Demek ki ciddi bir talep oluşumu. Müthiş. Bilimi parmaklarımızın arasından kaydırıp Cebeli Tarık boğazından avrupaya devretmişiz. 
#okuduğunkitabıpaylaş 
#bilgiylekalın 
#arasınkitaplığı 

BEYİN


Kendinize bir yolculuk

Kim olduğunu, kendi gerçekliğini, kontrolün sende olup olmadığını, kararlarını nasıl aldığını, bilinçli varlığına ihtiyaç duyup duymadığını ve gelecekte ne olabileceğin gibi sorulara bir parça cevap bulacaksın. 

Hayvanlar aleminin en büyük avantajı, doğuştan programlanmış beyin ile kazandıkları üstünlük, yaşam alanlarını sınırlamasına sebep olur. Programlanmış bir beyinle doğma kaderi belirli bir bölgede yaşamı zorunlu kılarken, sürekli gelişen ve değişen beyni ile insan, her türlü ekolojide yaşayabilir.
Dışarıya fiziksel herhangi bir erişimi olmayan beyin, bilgiyi duyu organları ile alıyor ve işliyor. Beynin üçte biri gözden gelen verileri işliyor. Görüntü işleme beyin içinde zor, zahmetli ve maliyetli. Bu nedenle koşu yarışlarında silahla start veriliyor. Görüntüye 190 ms, sese ise 160 milisaniyede tepki veriyoruz. Unutmayın aldığımız kalorilerin yüzde 20'si beyin tarafından kullanılıyor. Gözlerinizi yormayın.
İlgi çekici konulardan bir tanesi de bilinciniz. Bilinçli siz ve bilinç dışı siz arasındaki farkın işlendiği bölümü dikkatle okuyun. Bilinçli haliniz, bilinç dışı halinizin yanında gezinen bir yolcu gibi. Bilinç dışı hal herşeyi daha iyi yapan herşeyi önceden düşünen ve tasarlayan tarafınız. Çoğu zamanda kavga ediyorlar. Aklınıza gelen süper fikirler bilinç dışı halinizi uzun süredir üzerinde çalışıp bilinçli benliğimizi  sunduğu bir fikir olabilir. Bu fikrin babası da Freud.
Bilinçli zihnin buzdağının görünen kısmı olduğunu düşünün. Uzakta ama çok yakın olan bilinç dışı halinizi keşfedin. 
Beyin sürekli çatışma halinde. Fikirler savaşı var. Bunu anlamak için "yabancı el sendromunu" araştırın lütfen. 
Kitap çok zengin. Çok detay var. Ez cümle beynin temel görevi öngörüler de bulunmak. Bunun için de deneyimlerinizden ve okumalarınızdan yola çıkarak bilgi toplamaya çalışıyor. Beyninize daha doğrusu bilinç dışı halinize yardımcı olun. Oda size doğruları göstersin. 

https://liamsisara.blogspot.com/?m=1

#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı 

Osmancık


Osmancık, Osman Beğ ve son olarak ta Osman Han olan Osman Gazimizin güzel ruhunu ve onu besleyen Şeyh Ede Bali öğretileri ile süslenmiş nefis bir tarihi roman.  Dili çok farklı ve keyifli. Kitap tarihi bir vesika değil. Tarihsel olarak bazı hataların olduğu iddiası da var. Çoğu diyalog Tarık Buğra'ya ait.  Tarık Buğra Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu  Gazi Osman Hanın felsefesini edebi bir dille bizlere aktarmış. Gençlerin, siyasete merak salanların okuması gereken tarihi bir roman. Hatta mümkünse  meraklılarının Osman Gazi ile ilgili daha fazla okuma yapması da gerekir.

Neden mi?

Osman Gazi henüz Osmancık iken Şeyh Ede Bali, fırtınalı ruhunu dindirmesi için ona kelam eder; "Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür oğul, hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimizdir. Önce bunların yüzünden küçülüyor sonrada dünyayı büyük görüyoruz. Bak, gökyüzüne bak. Çok büyük gördüğün dünya, şu gördüklerinin en küçüğünün yanında tırnak ucu kadar bile kalmazmış. Doğru dünya çok büyüktür. Fakat bir ömür için, bir tek insan içindir bu büyüklük. Bir soy için değil, bir soyun benimseyeceği, bir soya benimsetilecek bir amaç bir inanç bir ülkü için değil! " Ede Bali'nin mezarı Bilecik'te Orhan Gazi caminin yanındadır. Karaman'da ilk eğitimini almıştır. 

Osman gazinin ilk kadısı, bacanağı yani Şeyh Ede Bali'nin damadı Dursun Fakıh, 1299 yılında Karacahisar kalesinin fethini takiben Osmanlı Devletinin ilk hutbesini  Osman Han adına okur. Hutbede; "adalete uymayan, zulm eden Han dine afettir, onun mal hırsına düşmesi felakettir, ehil olmayan ve sorumluluklarını kavrayamayan bir Han kıyamet belirtisidir. Peygamberimiz buyurmuştur ki, Allah'ı kullarına zulüm ve cevr ile musallat olan han, kıyamet günü en şiddetli azaba uğrayacaktır". Dursun Fakıh, Emir'in adaletten koptuğu zaman şeytanın emrine girmiş sayılacağını bildiriyor. Osman Gazi can kulağı ile dinler hutbeyi. Kadı Dursun Fakı Hak ve adaletten ayrılmayan Han'a itaatın gerekli olduğunu söyleyerek devam ediyor "Amma, unutma ki, cihadın en güzeli zulm eden, doğru yoldan ayrılan Han'a karşı susmayıp hakikatı söylemektir" diye bitiriyor. Bu ruh özde  var. Bu ruh sahabe Hubab bin Munzir'dan ve onu hoşgörü onaylayan peygamberimizle vücut bulur. Yakışan da budur. Dursun Fakı'nın mezarı kayınpederi Ede Bali ile aynı türbededir. Karaman doğumludur. 

Osman Gazi hutbe sonunda etrafını saran cemaate "Dilerim, adaletten kayar, zulme ve dalalet meyledersem Allah beni kahretsin. Ve dilerim, ben bilerek, bilmeyerek saptığımda karşı çıkmayanları ve benimle kalanları dahi Allah kahretsin. Ve, dilerim, benden ehli çıkınca o sancağı benden almayanlar benim ve alimi çeksin" der. 

Han olana dek çocukluğu gençliği olan içinde tuttuğu Osmancığı öldürmeyen Osman Han'ın ruhu felsefesi gerekiyor bu dünyaya. Ne Gazi Osmanın bilgeliğine, ne Osman Beğin heyecanına ne de Osmancığın güzel ruhuna layık olamadık. Mezarı Bursa'da. Rahmet ola.

#okuduğunkitabıpaylaş 

#bilgiylekalın 

#arasınkitaplığı 

SİYASİ TARİH



İnsanlık tarihinin ne kadar eski olduğu sorusu antropologlar ve arkeoloji uzmanlarının konusu olsa da siyasi tarihi bilimini ilgilendiren bölüm milattan önce 5000’lere dayanıyor. Yazının bulunuşu ve yerleşik hayata dair bulguların daha fazla olduğu Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu uygarlıkları ile başlatılıyor insanlık tarihi. En azından pek çok kitap bu dönemler ile başlatıyor insanlık tarihini. Yazar siyasi tarihi MÖ. 5000 itibariyle ele almış. Belki 10 ciltte ele alınacak konuyu 420 sayfaya sığdırmış. 7000 yıllık siyasi cep tarih kitabı olarak düşünün. Ciddi bir bilgi birikimi yapabilirsiniz.
Mezopotamya’da ilk kent ülkelerinin kurulmasında tarımın ve sulama kanallarının itici gücü, ilk monarkların bu kentlerde ortaya çıkışı  ya da nomadiklerin saldırılarına karşı oluşan güvenlik ihtiyacı gibi günümüz toplumunun da temellerinin nasıl oluştuğu hakkında kısa bilgiler edineceksiniz.
Milattan Önce 6. Yüzyıl ile birlikte müthiş bir bilimsel ve entelektüel uyanış başlıyor. Başrolde İyonya’lılar var. Gölgelerinden piramitlerin yüksekliğini hesaplayan Thales, ilk deneyi yapan, yıl ve mevsimlerin uzunluğunu bulan Anaksimandres, kilit ve anahtarı bulan Teodorus,  tıp mesleğini kuran Hipokrat ve dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyen Pisagor İyonyalıydı.
Uygarlıkların tarihine ve siyasetine teknolojinin ne düzeyde etkili olduğuna dair kısa kısa ama derin değerlendirmelerde mevcut. Sadece teknoloji değil tek Tanrılı hak dinlerin ortaya çıkışı ile dünya siyasetinin nasıl dönüştüğünü, İslamiyet’in ilk 400 yıllık döneminde özellikle Abbasi döneminde bilimsel gelişmeleri ve bilime olan katkıları imrenerek okuyacaksınız. Ne oldu da o dönem sona erdi ve bilim İslam coğrafyasını terk etti sorusunun cevabını da yorumlayabilirsiniz.
Kitap siyasi tarihi MÖ. 5000’lerden başlatmışsa da 15 ve 19. Yüzyıl arası dönem çok daha detaylı işlenmiş. Globalleşmenin aktörü olan Avrupa'nın tarihi hakkında daha fazla detay var. Siyasi tarihe merakı olanların okuması şiddetle tavsiye olunur.
#okuduğunkitabıpaylaş
#bilgiylekalın
#arasınkitaplığı